İzmire döndüm bugün..
Tam da İstanbul güzellemelerine başlamışken İzmir'e dönüvermek zor oldu tabi ki, ama karşılaştırma yapmamayı tercih ederim. Yerleri çok ayrı ve özel iki şehrin de..Uçak yolculuğumdan biraz bahsedeyim.
Zamanında okuduğum Can Dündar kitaplarından birinde yolculuğun,bizi kendini tanımaya olan yola da yönlendirdiğinden bahsediliyordu. Hep buna inandım, o yüzden yolculuklar hep kendimi çözümlemenin, aşmanın bir yolu oldu benim için. İstanbul-İzmir arası yolun 45 dakika olduğuna bakıp yolculuktan da saymayabilirsiniz, ama benim için çok, çok uzun bir yoldu..
Yerden 8 km yükseklikte, aslında yerin 8 km dibindeydim..Kendimdeydim, içimdeydim.
Şansıma günbatımına denk geldi uçağım, Güneş'in vurduğu bulutların arasından geçmek, yeni parlamaya başlayan Ay'ı izlemek çok güzeldi..Aklıma bir sürü şey geldi, başta çocuk halim ve hayallerim..Kendimi Peter Pan'ın elinden tutarak bulutları aşındırır halde gördüm ara sıra, bir ara da Dreamworks Yapımcılık'ın reklamında, aya oturup balık tutan çocuğa benzettim kendimi..Ay da tam bir sandalye şeklindeydi bugün :) Sonra Buca'nın ışıkları geldi aklıma. Hatay'dan Buca'ya dönerken büyük, top top lambalar görürsünüz. Hep bir ışık tarlasına benzetmişimdir onları. "İşte bu" diye düşündüm pamuk tarlasının arasındayken. "Bulutların ortasında tek tük lambalar, ve yaşamak istediğim yer burası olabilir.."
Diğer uçuşlarıma göre kesinlikle daha korkutucu ve heyecan vericiydi. Yakın dostum Klostrofobi yalnız bırakmadı beni, sağolsun. Vefalı dosttur :)Yine de iyiydi, çok kötü gitmedim. İzmir'e inerken de, İzmir "büyüleyici güzellikte bir mücevher" benzetmesini uyandırmadı bende nedense. İzmir'i o yakıcı ışıklarıyla, tam tersine, Isengard'ın şeytani ork ocaklarına benzettim. Bu benzetmenin nedenini önümüzdeki günler içinde çözeceğim :)
Bu arada, İzmir'e Yağmur'u(yazım yanlışı zannetmeyin, doğa olaylarını tekleştirmeyi seviyorum) benim getirdiğim söylentisi dolaşıyor ortalıkta, siz ne dersiniz bilmem tabi, bu annemin güzel kalbinden gelen bir yorum :) Hani yeni evlilerin arabalarının arkasında teneke kutular olur ya, ben de uçağın peşine bağladım bulutları, getiriverdim..
***
Geçenlerde bir seminerde, Hava-iş işçilerinden birinin konuşmasını dinlemiştim, uçak yolculuğum aklıma onu da getirdi. Tam da maden işçilerinin ölümünden sonra olmuştu konuşma: İster yerin yedi kat dibinde olsun, ister 7 kat üstünde, işçi işçidir,kurtuluşu da aynı yerdedir..