1 Ağustos 2010 Pazar

Sadece Bir Karalama..Mı?

Hayatımda beni gerçek anlamda zora sokacak, somut olaylar yaşamadım. Kaldı ki, yaşadığım yılların henüz çok şey deneyimlemiş olacak sayıya geldiğini de söyleyemem. Çevremdekilerin birçoğuna göre yaşadıklarımdan daha çok şey öğrenmişimdir, o ayrı, ama bu yeterli değil. .Oscar Wilde’ın da dediği gibi, her şeyi bilecek kadar genç değilim artık J Öte yandan, gazetelerden öğrendiklerim ister istemez çok bilmişlik katıyor bana.

Karaburun’da olduğum için, dünyadan haber alma hevesim daha da arttıkça gazetelerdeki satır aralarını da daha iyi okuyabildiğimi düşünüyorum. Gazeteler hayatın ta kendisi..Günümüz medyasının gerçek anlamda dişe dokunur bir yayıncılığı olmaması bir yana, etrafında olup bitenlerin hepsini öğretiyor sana istemese de..Nesnelliğin işgalini, duyguların sömürüsünü, bir “marka” ayakkabının bastığı toprağın altında, göçüklerde kalan işçilerin değersizliğini..Öte yandan, dünyanın öbür ucuna ellerini uzatabilmenin yolunu da açıyor, bulanık gösterse de..Ne varsa sözcüklerin üzerinde ya da arkasında var. Satırlar kadar satır araları da öğretiyor, ya da yanıltıyor. O kadar değişken ki..Hem zehir, hem ilaç gibi..Korkutuyor bu beni. Ama, dedim ya, hayat da buna paralel olarak ilerliyor. Çift kişilikli bir insanla el eleyiz. Kendimiz de bizzat öyleyiz. İyisi de var, kötüsü de..O yüzden boşanma oranı az oluyor, iş yaşamla birlikteliğe geldi mi..

Kendimizi farklı sanmak hata olur. Biz üçüncü sayfanın insanlarından, manşetin sahibi politik adamlardan, “in” yerlerde milyonlarını etrafa saçan sözde “zengin” modellerden, patronlardan çok da farklı değiliz..Farklı olmayı bile düşünmeyenleri bir kenara bırakarak, farklı olmaya çalışan kesimi de bir tutuyorum sistemin vatandaşlarıyla. Er ya da geç, öyle ya da böyle, aynı replikleri kuruyoruz..Dönemin sanat anlayışını taklit etmek bir başlangıç sayılıyor hepimizde..

Doğan Cüceloğlu’nun bir kitabında, insanın hapishanede olduğunu fark etmesi, gerçek anlamda yaşamanın ilk adımı sayılıyordu..Bekir Coşkun gibi hissediyorum bugün ben de..Kendi içimdeki kafesin içindeyim ve farkına varıyorum ilk defa, boynumuza geçirdiğimiz ilmeğin kalınlığını..Ve gördüğümün, ölüm anında görüldüğü söylenen ışıklı tünel mi, yoksa umut ışığı mı olduğunu anlamaya çalışmadan, devam edeceğim hayatıma, tiyatro salonunun eşiğinde..

Sadece Bir Karalama..Mı?

Hayatımda beni gerçek anlamda zora sokacak, somut olaylar yaşamadım. Kaldı ki, yaşadığım yılların henüz çok şey deneyimlemiş olacak sayıya geldiğini de söyleyemem. Çevremdekilerin birçoğuna göre yaşadıklarımdan daha çok şey öğrenmişimdir, o ayrı, ama bu yeterli değil. .Oscar Wilde’ın da dediği gibi, her şeyi bilecek kadar genç değilim artık J Öte yandan, gazetelerden öğrendiklerim ister istemez çok bilmişlik katıyor bana.

Karaburun’da olduğum için, dünyadan haber alma hevesim daha da arttıkça gazetelerdeki satır aralarını da daha iyi okuyabildiğimi düşünüyorum. Gazeteler hayatın ta kendisi..Günümüz medyasının gerçek anlamda dişe dokunur bir yayıncılığı olmaması bir yana, etrafında olup bitenlerin hepsini öğretiyor sana istemese de..Nesnelliğin işgalini, duyguların sömürüsünü, bir “marka” ayakkabının bastığı toprağın altında, göçüklerde kalan işçilerin değersizliğini..Öte yandan, dünyanın öbür ucuna ellerini uzatabilmenin yolunu da açıyor, bulanık gösterse de..Ne varsa sözcüklerin üzerinde ya da arkasında var. Satırlar kadar satır araları da öğretiyor, ya da yanıltıyor. O kadar değişken ki..Hem zehir, hem ilaç gibi..Korkutuyor bu beni. Ama, dedim ya, hayat da buna paralel olarak ilerliyor. Çift kişilikli bir insanla el eleyiz. Kendimiz de bizzat öyleyiz. İyisi de var, kötüsü de..O yüzden boşanma oranı az oluyor, iş yaşamla birlikteliğe geldi mi..

Kendimizi farklı sanmak hata olur. Biz üçüncü sayfanın insanlarından, manşetin sahibi politik adamlardan, “in” yerlerde milyonlarını etrafa saçan sözde “zengin” modellerden, patronlardan çok da farklı değiliz..Farklı olmayı bile düşünmeyenleri bir kenara bırakarak, farklı olmaya çalışan kesimi de bir tutuyorum sistemin vatandaşlarıyla. Er ya da geç, öyle ya da böyle, aynı replikleri kuruyoruz..Dönemin sanat anlayışını taklit etmek bir başlangıç sayılıyor hepimizde..

Doğan Cüceloğlu’nun bir kitabında, insanın hapishanede olduğunu fark etmesi, gerçek anlamda yaşamanın ilk adımı sayılıyordu..Bekir Coşkun gibi hissediyorum bugün ben de..Kendi içimdeki kafesin içindeyim ve farkına varıyorum ilk defa, boynumuza geçirdiğimiz ilmeğin kalınlığını..Ve gördüğümün, ölüm anında görüldüğü söylenen ışıklı tünel mi, yoksa umut ışığı mı olduğunu anlamaya çalışmadan, devam edeceğim hayatıma, tiyatro salonunun eşiğinde..